NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ زَيْدِ
بْنِ أَبِي
الزَّرْقَاءِ
حَدَّثَنَا
أَبِي
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ
سَلَمَةَ عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ قَالَ
أَحْسَبُهُ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَاتَلَ
أَهْلَ
خَيْبَرَ
فَغَلَبَ
عَلَى النَّخْلِ
وَالْأَرْضِ
وَأَلْجَأَهُمْ
إِلَى قَصْرِهِمْ
فَصَالَحُوهُ
عَلَى أَنَّ
لِرَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
الصَّفْرَاءَ
وَالْبَيْضَاءَ
وَالْحَلْقَةَ
وَلَهُمْ مَا
حَمَلَتْ
رِكَابُهُمْ
عَلَى أَنْ
لَا
يَكْتُمُوا
وَلَا يُغَيِّبُوا
شَيْئًا فَإِنْ
فَعَلُوا
فَلَا
ذِمَّةَ
لَهُمْ وَلَا
عَهْدَ
فَغَيَّبُوا
مَسْكًا
لِحُيَيِّ
بْنِ
أَخْطَبَ
وَقَدْ كَانَ
قُتِلَ
قَبْلَ خَيْبَرَ
كَانَ
احْتَمَلَهُ
مَعَهُ
يَوْمَ بَنِي
النَّضِيرِ
حِينَ
أُجْلِيَتْ
النَّضِيرُ
فِيهِ
حُلِيُّهُمْ
قَالَ
فَقَالَ النَّبِيُّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لِسَعْيَةَ
أَيْنَ
مَسْكُ
حُيَيِّ بْنِ
أَخْطَبَ
قَالَ أَذْهَبَتْهُ
الْحُرُوبُ
وَالنَّفَقَاتُ
فَوَجَدُوا
الْمَسْكَ
فَقَتَلَ
ابْنَ أَبِي
الْحُقَيْقِ
وَسَبَى
نِسَاءَهُمْ
وَذَرَارِيَّهُمْ
وَأَرَادَ
أَنْ
يُجْلِيَهُمْ
فَقَالُوا
يَا مُحَمَّدُ
دَعْنَا
نَعْمَلْ فِي
هَذِهِ
الْأَرْضِ
وَلَنَا
الشَّطْرُ
مَا بَدَا
لَكَ وَلَكُمْ
الشَّطْرُ
وَكَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يُعْطِي كُلَّ
امْرَأَةٍ
مِنْ
نِسَائِهِ
ثَمَانِينَ
وَسْقًا مِنْ
تَمْرٍ
وَعِشْرِينَ
وَسْقًا مِنْ
شَعِيرٍ
İbn Ömer'den demiştir
ki:
Nebi (s.a.v.) Hayber
halkına savaş açtı (onların elinde bulunan) hurmalıkları ve toprakları el'e
geçirdi. Kendilerini de şatolarına sığınmaya mecbur etti. Bunun üzerine onlar,
altınlarla gümüş ve silahların Rasûlullah (s.a.v.)'e, develerinin yükleneceği
(diğer) malların da kendilerine ait olmak (ve mallarından) hiçbir şeyi (Hz.
Nebi'den saklamamak ve gizlememek, eğer şartlara aykırı olan bu işlerden
birini) yapacak olurlarsa kendileri için hiçbir anlaşma ve antlaşma kalmamak
üzere Hz. Nebi ile barış yaptılar. Fakat Huyeyy b. Ahtab'a ait olan (içi altın
ve gümüş dolu) bir deri'yi sakladılar. (Huyeyy b. Ahtab) Hayber (savaşın)dan
önce öldürülmüştü. Kendisi bu deriyi Nâdir oğulları (savaşı) günü (yani) Nâdir
oğulları sürgün edildiği zaman (onların malları arasından seçerek alıp) yanında
götürmüştü, içerisinde Nâdir oğullarının (gümüş ve altın) zinetleri vardı. Nebi
(s.a.v.) (Huyeyy b. Ahtab'ın amcası olan) Saye'ye:
“Huyeyy b. Ahtab'ın
derisi nerede?" diye sordu. O da:
"- Savaş ve (halkın
geçimi için yapılan) harcamalar onu tüketti." diye cevap verdi. (Fakat
daha fazla saklayamadıklarından) Deriyi (sakladıkları yer'den) bulup
getirdiler. Bunun üzerine (Kinane) b. Ebûl-hukayk öldürüldü ve (Ebûl-hukayk
oğullarının) kadınları ile çocukları da esir edildi. Hz. Nebi onları da sürgün
etmek istemişti (fakat) onlar:
"Ey Muhammed bizi
bırak ta bu topraklarda çalışalım, çıkan mahsulün yarısı bizim yarısı da sizin
olsun." dediler. Rasûlullah (s.a.v.) de (onların bu teklifini kabul etti)
ve (her sene) onların kadınlarından her birine seksen vesk hurma, yirmi vesk
arpa veriyordu.
İzah:
Bilindiği gibi Hz. Nebi
hicretin yedinci senesi Muharreminde 1500 kişilik bir ordu ile Hayber üzerine
yürümüş ve üç gün içinde Hayber önlerine gelerek orada bulunan yedi kaleden
beşini teker teker fethetmişti. Nebiimiz yahudileri, ellerinde kalan Vasih ve
Sulalim isimli son iki kaleye sıkıştırınca, yahudiler yok olacaklarını
anladılar. Kanlarının bağışlanıp sürgün edilmelerini istediler.
Kinane b. Ebûl-hukkayk,
Nebiimize
"Yanına gelip
seninle konuşacağım." diyerek Şemmah adındaki ya-hudi ile haber saldı.
Kaleden inince
Müslümanlar, Şemmah'i yakalayıp Nebiimizin yanma getirdiler.
Şemmah, Kinane'nin
elçisi olarak geldiğini haber verdi.
Nebiimiz, Kinane'nin
dileğine "Olur" buyurdu. Üzerinde anlaşmaya varılan ve
Kararlaştırılan Maddeler:
1. Kalede çarpışma
yapmış olan yahudilerin kanları dökülmemek,
2. Yahudilerin
çocukları, kendilerine bırakılmak, Hayberden ve Hayber arazisinden çocukları
ile birlikte çıkıp gitmelerine müsaade olunmak,
3-5. Yanlarında birer
hayvan yükünden başka bir şey götürmemek, menkul ve gayr-ı menkul bütün mallar
ile yay, miğfer, at, cübbe, zırh gömlek... gibi askeri araç ve gereçleri ve
-üzerlerindeki elbiselerinden başka- bütün elbise ve kumaşları Rasûlullah'a
bırakmak,
6. Rasûlullah'a
bırakılması gereken herhangi bir şeyi gizlememek ve gizleyecek olanlar,
Allah'ın ve Rasûlullah'ın emân ve himaye teahhüdünün dışında kalmak üzere
anlaşma ve barış yapıldı.
Kinane'nin yemini ve
Nebiimizin ona uyarıda bulunması:
Kinane b. Ebûl-hukayk,
bu maddelere bağlı kalacağına yemin etti.
Nebiimiz:
"Eğer, siz ganimet
mallarından bana teslim etmeniz gereken herhangi bir şeyi benden gizleyecek,
gayb edecek olursanız, Allah'ın ve Rasûlullah'ın emân ve himaye teahhüdünden
uzak kalırsınız!" buyurdu.[Koksal M. Asım, İslâm Tarihi VII-190.]
Hayber feth edilince,
bir çok mal ile sığır, deve ve saire ele geçirilmiş, fakat, Hayberlilerin ne
altunları, ne de gümüşleri ele geçirilebilmişti. Halbuki, Benû Nâdir
Yahudileri, yurtlarından çıkıp Hayber'e giderlerken Ebû Rafı, Sellâm b.
Ebûl-hukayk, içinde altun, gümüş ve kıymetli madenlerle ziynet eşyası,
saklanılan deve tulumunu kaldırarak "Bu, bizim, dünyayı al-çaltmak ve
yükseltmek için hazırladığımız şeydir!" diye bağırmıştı.
Bu hazine, önce koyun
tulumuna doldurulmuştu. Çoğalınca, öküz tulumuna, daha çoğalınca da deve
tulumuna konulmuştu.
Bu hazine, Ebûl-hukayk,
hanedanının büyüklerinden büyüklerine devr edile edile saklanmakta idi.
Mekke eşrafı, düğünleri
olunca, Hayber'e gidip Ebûl-hukaykların büyüğüne başvurarak bu ziynet
eşyasından bazısını rehine karşılığında ondan bir ay süre ile emaneten
alırlardı. Mekke'de bir şey kayıp olmuştu. Onu kayıp eden kişi bedelini on bin
altun olarak ödemişti. İbn Ebûl-hukayk bu hazineyi ve pek çok malları
Nebiimizden sakladı.[İmam Muhammed, Siyer'ül-Kebîr, 1-279.]
Kinane b. Rebi b.
Ebûl-hukayk ile Kinane'nin kardeşi ve amcasının oğlu Rebra, Nebiimizin
huzuruna getirildi.
Rivayete göre; Nebiimizin
huzuruna çıkarılanlar arasında Huyeyy b. Ahtab'ın amcası Sa'ye (Sa'lebe) b.
Sellâm (Amr) b. Ebûl-hukayk da bulunuyordu.
Nebiimiz, onlara;
"Ey Ebûl-hukayk
oğullan! Ben, sizin, Allah'a ve Allah'ın Rasûlüne karşı duyduğunuz
düşmanlığınızı biliyorumdur! Bununla birlikte, sizin bu düşmanlığınız,
adamlarınıza verdiğim emân ve himaye teahhüdünü size de vermeme engel olmamış,
ganimet mallarından herhangi bir şeyi benden gizlememek, kaçırmamak şartı ile,
bu emânı size de vermişimdir.
Benden bir şey gizleyecek
olursanız, kanlarınızı dökmek, bizim için helâl olur.
Allah'ın ve Rasûlünün
emân ve himaye teahhüdünden uzak kalırsınız!
Sizi, Medine'den sürüp
çıkardığım zaman, Medine'den getirdiğiniz, Mekkeliler'e emânet olarak
veregeldiğiniz, ziynet eşyası ile nakidleri içinde sakladığınız hazine
tulumlarınız nerededir.
Filândaki, filândaki
hazine tulumlarınızı ne yaptınız?" diye sordu.
"Ey Ebûl-Kâsım!
Biz, onları, savaşlarımızda harcadık! vallahi elimizde onlardan hiç bir şey
kalmadı.
Bizi Medine'den sürüp
çıkardığın zaman, onlarla geçindik!
Onlardan elimimde hiç
bir şey kalmadı." dediler ve bu husustaki sözlerini de yeminler ederek
pekiştirdiler.
Nebiimiz:
"Söylediklerinize
dikkat ediniz!"
(Aradan geçen) zaman
az, (gizlenen) mal ise, ondan çok fazla! (Az zamanda, o kadar çok mal nasıl
harcanır, tükenir.)
Ne dersiniz? Bu
hazineyi, sizin yanınızda bulursam, sizi öldüreyim mi?" diye sordu. Onlar
“Evet"
dediler.[İmam Muhammed, Siyer'ül-Kebîr. 1-279.]
Nebiimiz:
"Bu hazine, sizin
yanınızda çıkacak olursa, Allah ve Rasûlünün hakkınızda vermiş olduğu emân ve
himaye teahhüdii sizden uzak kalsın mı?" diye sordu.
"Evet uzak
kalsın" dediler.
Nebiimiz;
"Eğer, benden bir
şey sakladığınızı tesbit edersem kanlarınızı dökmeyi ve çoluk çocuklarınızı
esir etmeyi helâl sayarım!
Bütün mallarınızı
almak, kanlarınızı dökmek bana helâl olur, söz vermiş olduğum emân ve himaye
teahhüdii ortadan kalkar!" buyurdu. Onlar da
"Olur! Eğer,
senden bir şey sakladığımız anlaşılırsa, bize verdiğin emân sözünü geri al ve kanlarımızı
dök! dediler.
Nebiimiz onların bu
sözlerine Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ali ve Zübeyr b. Avvam'la yahudilerden on
kişiyi şahid tuttu.
Bir Yahudinin Kinane'yi
Uyarmağa Çalışması
Yahudilerden bir adam,
kalkıp Kinane b. Ebul hukayk'a doğru vardı ve yavaşça:
"Muhammed'in
senden istediği şey, senin yanında ise, veya bunun hakkında bir şey
biliyorsan, ona bildir de kanını canını kurtar!
Aksi takdirde, vallahi,
o, muhakkak bunu elde etmeye muvaffak olacak, Allah, onu, bundan başkasına da
bizim bildirmediğimiz şeylere de vâkıf kılacaktır!" dedi.
Kinane b. Ebûl-hukayk,
azarlayınca, o, yahudi bir köşeye çekilip oturdu.
Nebiimizin, Kinane'ye
Tekrar Sorusu...
Nebiimiz, Kinane b.
Ebûl-hukayk'a:
"Ne dersin,
hazineyi senin yanında bulacak olursak, senin boynunu vurayım mı?" diye
tekrar sordu.
Kinane: "Evet!
Bulursan, Vur!" dedi.
Sa'ye b. Sellâm'ın
Sıkıştırılınca, Gerçeği Söylemesi:
Nebiimiz, Kinane b.
Ebûl-hukayk'tan sonra Sa'ye (Salebe) b. Sel-lâm b. Ebûl-hukayk'a da:
"Huyeyy b.
Ahlab'ın, tulum içinde saklanan hazinesi nerededir?" diye sordu.
Sa'ye "savaşlar ve
geçimler, onu, götürdü, eritti!" dedi.
Nebiimiz, Sa'ye'yi
sıkıştırması için Zübeyr b. Avvam'a havale etti.
Zübeyr b. Avvam, onu,
sıkıştırdı.
Sa'ye zaîf, hafif akıllı
bir adamdı. Sıkıştırılınca, eliyle bir harabeye işaret ederek "Ben,
Kinane'nin, her sabah, şu harabede dolaştığım görüyordum. Benim bundan başka
bir bilgim yoktur. Eğer, o, oraya bir şeyler göm-müşse, oradadır!" dedi.
Gerçekten de, Nebiimiz,
Natat kalelerini feth etmeye başladığı ve Natat halkının kalblerine korku
düştüğü sırada Kinane b. Ebûl-hukayk, tehlikeyi sezmiş, deve tulumu içindeki
hazineyi, ziynet eşyasını, geceleyin Keti-be'ye götürüp kazdığı bir çukura,
kimse görmeden gömmüş ve üzerini toprakla kapatmıştı. Sa'lebe (Sa'ye) de,
Kinane'nin her sabah o harabede dolaştığım görmüştü.
Hazinenin Gömüldüğü
Yerden Çıkarılması
Nebiimiz, Sa'ye
(Salebe)yi, Zübeyr b. Avvam ve müslümanlar-dan bazıları ile birlikte o harebeye
gönderdi. O da, onlara Kinane'nin dolaştığı yeri gösterdi. Orası kazıldı.
Hazine'den bir kısmı,
oradan çıkarıldı... Kinane'nin Sıkıştırılması:
Nebiimiz, hazinenin
geri kalan kısmının da nerede olduğun j Kinane b. Ebûl-hukayk'tan sordu.
Kinane, onları da
teslime yanaşmadı.
Nebiimiz, hazinenin
geri kalanını getirip teslim etmesi için Kinane b. Ebûl-hukayk'ı
sıkıştırmasını, işkenceye uğratmasını Zübeyr b. Avvam'a emretti.
O da, Kinane'yi
söyletmek için, göğsünde çakmak çakıp kıvılcım çıkararak ona işkence yaptı.
Fakat söyletemedi.
Hazinenin Kalan
Kısmının Nebiimize Allah Tarafından Bildirilmesi ve Çıkarılması:
Yüce Allah, Yahudilerin
bu hazineyi nerede sakladıklarını da Peygamberimize haber verdi.
Nebiimiz, ensardan
birisini çağırdı. Ona:
"Şu tarlaya doğru,
şöyle git. Sonra hurma ağacına doğru var. Sağındaki veya solundaki hurma
ağacına bak. Orada göreceğin yüksek hurma ağacının dibinde bulacağın şeyleri
çıkar, bana getir!" buyurdu.
Ensarî gitti. Oradaki
hazine tulumunu da bulup getirdi.
Hazine Ortaya Çıkarılınca,
Ebûl-hukayk Oğullarının Cezalandırılması:
Hazine ortaya
çıkarılınca, Muahede gereğince, cezalandırılmak ve Mah-mud b. Mesleme'ye karşı
boynu vurulmak üzere, Kinane b. Rebi' b. Ebûl-hukayk'm Muhammed b. Mesleme'ye
teslimini emretti. Muhammed b. Mes-leme de onun boyunu vurdu.
Ebûl-hukayk
oğullarından diğeri de Bişr b. Bera'm velileri tarafından öldürüldü.
Bunların çoluk
çocukları ise, esirler arasına katıldı.
Ebûl-hukayk'ın iki oğlu
ile birlikte aynı aileden daha bazıları da ahdi bozdukları için, öldürülerek
cezalandırıldılar."[Koksal M. Asım, İslâm Tarihi VII-192-196.]
Hayber Yahudilerinin
Hayber Topraklarını Yarıcı Olarak İşletmeleri:
Hayber Yahudileri,
hususile, Vatih ve Sülalim yahudileri kendilerine Peygamberimiz tarafından
verilen emân ve söz üzerine bütün mallarını, mülklerini bırakarak Hayber'den
çıkıp gideceklerdi.
Nebiimiz onları
Hayber'den sürüp çıkarmak istediği sırada, yahudiler, "Bırak bizi şu
Hayber toprağında bulunalım da onları imar edelim, görüp gözetelim!
Yâ Muhammed! Biz, mal,
mülk sahipleriyiz! Mülk bakımını, işletmesini, biz, sizden daha iyi bilir ve
başarırız.
Sen bu mülkleri bize
işlettir!" dediler.
Hayber mülkleri
üzerinde yarıcı olarak çalışmak istediler.
Gerçekten de, ne
Nebiimizin, ne de ashabının Hayber mülklerine bakabilecek işçileri bulunmadığı
gibi, kendilerinin orayı bizzat görüp gözetmeye de vakitleri yoktu.
Nebiimiz;
"İstiyorsanız, şu
malları, işlemek üzere size vereyim. Mahsul ve meyvaları aramızda bölüşülsün. Sizi,
bu mallar üzerinde Allah'ın durdurduğu müddetçe durdurayım." buyurdu.
Hayber Yahudileri kabul
ettiler.
Bunun üzerine,
Nebiimiz:
"Sizi, çıkarmak
istediğimiz zaman çıkarmamız şartıyla!" diyerek ve mahsulü, yan yarıya
bölüşmek üzere onlarla anlaşma yaptı. Hayber arazisini, böylece, onlara
işletti, Buna göre: Yahudiler; çalışacaklar, ekecekler, biçecekler elde
edilecek ekin ve hurma mahsullerinin yansını, hizmetlerinin karşılığı olarak,
alacaklardı.[Koksal M. Asım, İslâm Tarihi VII, 216-217.]
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerif, musakatvemüzâraayacevaz verenlerin en kuvvetli delilini
teşkil etmektedir. Zira Nebi (s.a.v.)'in Hayber halkına, çıkan meyvenin yarısı
karşılığında Hayber hurmalıklarım kiraya vermesi müsakat, Hayber tarlalarını
çıkacak ekinin yarısı karşılığında kiraya vermesi de müzaraadır. Bu bakımdan
imam-ı Mâlik ile İmam Sevrî-Leys, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Muhaddisler,
Zahiriler ve Cumhur fukâha musakatın caiz olduğuna hükmetmişlerdir.
Hanefîlerden İmam Ebî
Hanife ile Züfer (r.a)'e göre, musakat da muzaraa gibi hiçbir suretle caiz
değildir. Musakat meselesi tahmin suretiyle kuru yemiş karşılığında taze yemiş
satın almak anlamına gelen müzabene[Davudoğlu Ahmed Sahifa-i Müslim Tercüme ve
Şerhi VII, 654.] den nehyeden hadisler [Müslim; buyu] ile nesh edilmiştir, tmam
Ebû Hanife (r.a) mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifi te'vil etmiş. Nebi
(s.a.v.)'in Hayber yahudi-leriyle yaptığı ortaklığın müzaraa (ziraat ortaklığı)
ve müsakat (meyve ortaklığı) değil, onlara bir iyilik ve ihsan olmak üzere bir
haraç olduğunu söylemiştir. Çünkü O'na göre Rasûlullah (s.a.v.) Hayber'i
ganimet olarak almıştı. Yahudilere hiçbir şey vermeyebilirdi. Yerlerinden çıkan
mahsulün bir kısmını almak şartıyle mallarını ellerinde bırakması bir fazilet
ve minnettir.[Davudoğlu Ahmed, Sah İh-i Müslim Terceme ve Şerhi VII, 692.] Bir
vesak altmış sa'dır. Bir sa' ise 1040 dirhemdir. Bir dirhemde 32 gramdır. Buna
göre altmış vesak 199980 gramdır.